NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
عُثْمَانَ
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ
بْنُ حَرْبٍ
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ
سُلَيْمَانَ
بْنِ
سُلَيْمٍ
عَنْ يَحْيَى بْنِ
جَابِرٍ عَنْ
صَالِحِ بْنِ
يَحْيَى بْنِ
الْمِقْدَامِ
عَنْ جَدِّهِ
الْمِقْدَامِ
بْنِ مَعْدِي
كَرِبَ أَنَّ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
ضَرَبَ عَلَى
مَنْكِبِهِ
ثُمَّ قَالَ
لَهُ
أَفْلَحْتَ
يَا قُدَيْمُ
إِنْ مُتَّ
وَلَمْ
تَكُنْ
أَمِيرًا
وَلَا
كَاتِبًا
وَلَا
عَرِيفًا
el-Mikdâm b.
Madîkerib'den demiştir ki:
Rasûlullah (S.A.V.) onun
omuzlarına dokunarak:
"Ey Mikdamcığım ne
mutlu sana eğer ölürsen (halkın başında) bir idareci de değilsin, (bir
idarecinin) kâtib(i) de değilsin, haklarında bilgi toplayıp halifeye sunmak
üzere halk arasında görevli bir kimse de değilsin.” buyurdu.
İzah:
İrâfe: Bir kabilenin
idaresi ve o kabile hakkında bilgi toplayıp devlet reisine sunma işi demektir.
Bu görevi yüklenen kimseye de arif ismi verilir
Avnü'I-Mabûd yazarının
açıklamasına göre her beş arifin üzerinde men-kıb denen bir başkan bulunur. Bu
başkan da doğrudan doğruya devlet başkanına bağlıdır. Görülüyor ki bu teşkilât
günümüzdeki mahalli ve mülkî idarelerin çekirdeği mesabesinde bir teşkilattır.
Zamanla günün icablarına ve şartlarına uygun bir şekilde gelişmiştir.
Metinde geçen kudeym
kelimesi "kadim" kelimesinin ism-i tasgiridir. Onun için biz bu
kelimeyi mikdamcığım şeklinde tercüme ettik.
Nebi s.a.v.'in
Mikdam'la konuşmadan önce onun omuzlarına hafifçe dokunmaktan maksadı ona olan
sevgi ve yakınlığını bildirmek ve söyleyeceği sözlere karşı dikkatli olmasını
sağlamaktır.
Aliyyü'l Kari'nin
açıklamasına göre sen arif de değilsin cümlesindeki arif kelimesi
"feîlün" vezninde bir sıfat-i müşebbehe olması itibariyle burada ism-i
fail manâsında kullanılmış olabileceği gibi ism-i mePul manâsında da
kullanılmış olabilir.
İsm-i fail manâsında
kullanılmış olması halinde ifade edeceği manâ yukarıda açıkladığımız manâdır.
Ancak ism-i mef’ul
manâsına kullanılmış olması halinde ise "tanınmış olma meşhur olma"
anlamlarına gelir. Kelimenin bu manâya geldiği kabul edilirse cümlenin manâsı
şöyle olur: "Ey Mikdamcığım ne mutlu sana ki ölürsen bir başkasının veya
bir başkanın emrinde görev yapan bir kâtip olarak ölmeyeceğin gibi meşhur olmuş
bir kimse olarak da ölmeyeceksin" Resulü Ekrem efendimiz bu sözleriyle
Hz. Mikdam hakkında idareciliğin veya bir idareci emrinde çalışmanın hayırlı
bir iş olmayacağını ve genel olarak şöhretin âfet olduğunu ifade buyurmak
istemiştir. Hz. Peygamber efendimiz aynı zamanda en büyük ruh doktoru
olduğundan ashabının ruh hallerini ve kabiliyetlerini en ince teferruatına
kadar bilir, onlara hallerine uygun tavsiyelerde bulunurdu. Cesur olanları
cihada, zenginleri zekata teşvik eder, idarecilik kabiliyyeti olanları da
idareciliğe getirirdi.
Hz. Mikdam'da
idarecilikte böyle bir kabiliyeti bulunmadığı için hem ona bu görevden
kaçınmasını tavsiye etmiş hem de kendisine böyle bir görevi vermemekle onun için
hayır murad etmiş olduğunu ima ederek onun gönlünü almıştır. 2930 numaralı
hadis-i şerifin şerhinde açıkladığımız gibi Hz. Peygamber efendimizin bazı
kimseleri idarecilik görevinden nehyetmesi bu nehyin herkes hakkında umumi bir
nehy olmasını gerektirmez. Kabiliyyetle-ri ve liyakatleri sebebiyle bu
görevlere getirilip de hakkıyla yürüten kimselerin ecir ve sevapları çok
büyüktür. Onların Allah'ın yardımına mazhar olacakları bizzat fahr-i kâinat
efendimiz tarafından haber verilmiştir.