SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

HARAC – İMARA – FEY’ BAHSİ

<< 2933 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ عُثْمَانَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حَرْبٍ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ سُلَيْمَانَ بْنِ سُلَيْمٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ جَابِرٍ عَنْ صَالِحِ بْنِ يَحْيَى بْنِ الْمِقْدَامِ عَنْ جَدِّهِ الْمِقْدَامِ بْنِ مَعْدِي كَرِبَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ضَرَبَ عَلَى مَنْكِبِهِ ثُمَّ قَالَ لَهُ أَفْلَحْتَ يَا قُدَيْمُ إِنْ مُتَّ وَلَمْ تَكُنْ أَمِيرًا وَلَا كَاتِبًا وَلَا عَرِيفًا

 

el-Mikdâm b. Madîkerib'den demiştir ki:

 

Rasûlullah (S.A.V.) onun omuzlarına dokunarak:

 

"Ey Mikdamcığım ne mutlu sana eğer ölürsen (halkın başında) bir idareci de değilsin, (bir idarecinin) kâtib(i) de değilsin, haklarında bilgi toplayıp halifeye sunmak üzere halk arasında görevli bir kimse de değilsin.” buyurdu.

 

 

İzah:

İrâfe: Bir kabilenin idaresi ve o kabile hakkında bilgi toplayıp devlet reisine sunma işi demektir. Bu görevi yüklenen kimseye de arif ismi verilir

 

Avnü'I-Mabûd yazarının açıklamasına göre her beş arifin üzerinde men-kıb denen bir başkan bulunur. Bu başkan da doğrudan doğruya devlet baş­kanına bağlıdır. Görülüyor ki bu teşkilât günümüzdeki mahalli ve mülkî ida­relerin çekirdeği mesabesinde bir teşkilattır. Zamanla günün icablarına ve şartlarına uygun bir şekilde gelişmiştir.

 

Metinde geçen kudeym kelimesi "kadim" kelimesinin ism-i tasgiridir. Onun için biz bu kelimeyi mikdamcığım şeklinde tercüme ettik.

 

Nebi s.a.v.'in Mikdam'la konuşmadan önce onun omuzlarına ha­fifçe dokunmaktan maksadı ona olan sevgi ve yakınlığını bildirmek ve söy­leyeceği sözlere karşı dikkatli olmasını sağlamaktır.

 

Aliyyü'l Kari'nin açıklamasına göre sen arif de değilsin cümlesindeki arif kelimesi "feîlün" vezninde bir sıfat-i müşebbehe olması itibariyle burada ism-i fail manâsında kullanılmış olabileceği gibi ism-i mePul manâsında da kullanılmış olabilir.

 

İsm-i fail manâsında kullanılmış olması halinde ifade edeceği manâ yu­karıda açıkladığımız manâdır.

 

Ancak ism-i mef’ul manâsına kullanılmış olması halinde ise "tanınmış olma meşhur olma" anlamlarına gelir. Kelimenin bu manâya geldiği kabul edilirse cümlenin manâsı şöyle olur: "Ey Mikdamcığım ne mutlu sana ki ölür­sen bir başkasının veya bir başkanın emrinde görev yapan bir kâtip olarak öl­meyeceğin gibi meşhur olmuş bir kimse olarak da ölmeyeceksin" Resulü Ek­rem efendimiz bu sözleriyle Hz. Mikdam hakkında idareciliğin veya bir ida­reci emrinde çalışmanın hayırlı bir iş olmayacağını ve genel olarak şöhretin âfet olduğunu ifade buyurmak istemiştir. Hz. Peygamber efendimiz aynı za­manda en büyük ruh doktoru olduğundan ashabının ruh hallerini ve kabili­yetlerini en ince teferruatına kadar bilir, onlara hallerine uygun tavsiyelerde bulunurdu. Cesur olanları cihada, zenginleri zekata teşvik eder, idarecilik kabiliyyeti olanları da idareciliğe getirirdi.

 

Hz. Mikdam'da idarecilikte böyle bir kabiliyeti bulunmadığı için hem ona bu görevden kaçınmasını tavsiye etmiş hem de kendisine böyle bir göre­vi vermemekle onun için hayır murad etmiş olduğunu ima ederek onun gön­lünü almıştır. 2930 numaralı hadis-i şerifin şerhinde açıkladığımız gibi Hz. Peygamber efendimizin bazı kimseleri idarecilik görevinden nehyetmesi bu nehyin herkes hakkında umumi bir nehy olmasını gerektirmez. Kabiliyyetle-ri ve liyakatleri sebebiyle bu görevlere getirilip de hakkıyla yürüten kimsele­rin ecir ve sevapları çok büyüktür. Onların Allah'ın yardımına mazhar ola­cakları bizzat fahr-i kâinat efendimiz tarafından haber verilmiştir.